“Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.” demiş Cemal Süreya. Apartmanlar içinde yapılan kahvaltı mutluluğu ne kadar sağlar bilemem ama doğadaki kahvaltı mutluluğu kat be kat artırıyor kuşkusuz.”

Arkadaşım Tuğrul’la daha önce gitmiştik, gitmiştik de, ne kahvaltı için ne de yemek içindi o sefer, sadece dolaşıyorduk doğada. Akmeşe yolunda birden direksiyonu Ketenciler’e kırmıştık ve endimizi Ekoköy’de bulmuştuk. Ekolojik Sağlıklı Yaşam Köyü Başkanı Ekrem Tuncel’le tanışmış, hoş bir sohbete dalmıştık. Nimet Hanım, geleneksel Çerkez yemeklerinden Haluj yapıp çay ile ikram etmiş, yanına da isli Çerkez peynirini eklemişti.
GAZETE, HEM DE BENİM GAZETEM
O gün de güneş yoktu. Bugün de yok. Ama yeğenim Enesberk’in hatırına mı nedir, arada bir gösterdi kendini. O gün terasın kapalı bölümünde misafir edilmiştik. Bugün bahçesini, taze yeşilini yaşayalım dedik.
“Dün akşam yağmur yağdı, masalarımız nemli, hem erik ağacının dallarında sular var, sizi kapalı yere alalım isterseniz.” denildiğinde bu kez “hayır” dedik. “Oturma yerlerine gazete sererseniz, bize yeter.” dedik. Gazeteler hemen geldi. Hem de benim gazetem.


Elimle yırtarak aldım karikatürlerimi, Nimet Hanım tanıdı. Enesberk de şaşırdı: dayısı doğaya geldi de, gazetesi de ne çabuk gelmişti. Kahvaltı hazırlana dursun, baharın taze çayırlarında, erik ağacının altında koşup oynadık. Ağaç sallanınca ıslanan Enesberk, güneş kendini gösterince kurudu hemen.
Köye girerken siz de mutlaka bir traktör kollayıp önünüze katmalısınız ki, şehrin hızından vazgeçip kendinizi Ketenciler’in yavaşlığına ve sessizliğine bırakabilin. Ketenciler Köyü doğanın bilgesi. Sessizliği sanki yüzyıllardan ya da Altın Çağ’lardan. Doğası insanlarıyla uyumlu ve arkadaş canlısı. Önce bahçelerden yollara taşan ve gelenlere “merhaba” diyen çiçekleriyle karşılıyor sizi, sonra yemyeşil ağaçlarıyla kucaklıyor.
Tek ya da en fazla iki katlı yapılarının geniş yemyeşil bahçeleriyle büyüledi beni. Şehir yaşamının kaosundan sonra, sıradan olmanın gücünü köye girişte hemen hissediyor insan. Akıl ile uygunun, biçimli ile biçimsizin, canlı ile cansızın, yerli ile yabancının, somutla soyutun, şiirle resmin içiçe geçtiği bir uyumu yaşıyorsunuz.
AYNI DUYGULAR
Ekoköy’de de aynı duygular sardı içimi. Çakıllı hafif eğik yoldan yeşilliğe inerken soldaki tavşanları sevmeden edemiyor insan. Sonra hemen bir, iki hanım ilgiyle karşılıyor sizi. Bazıları da işinde gücünde, siz onlara yaklaşın, bir selam verin daha iyi. Böylelikle odun ateşinde koca kazanlarda kaynatılan armut pekmezinin ya da mis kokulu sütün kokusunu alırsınız.
Kahvaltı masamıza önce sütümüz geldi. Sonra peynirler, çilek, ayva, armut reçelleri. Tereyağı, böreği, geleneksel Haluj’u, menemeni ve köy ekmeği. Hepsi organik. “Köy ürünlerine dönün.” der gibi. Enesberk taze su görmüş çayırdan kıçüstü kayarak geldi yanımıza. Şehir değil ki başını gözünü yarsın. En fazla üstbaşı çamaşır makinesine girecek o kadar. Kendi de fark etti: “Köy dediğin çamurlu olur.” dedi ve ekledi:
“Hem hayvan dışkısı da olur.” Sonra sütünü içti, ekmeğine reçel sürdü, kalktı köpekleri sevdi. Gitti çalışan hanımların yanına onlarla konuştu.
BOL OKSİJENLİ, ÇİÇEKLİ BAHÇESİ
Ekoköy projesi köyde yaşayan kadınların istihdamını hedeflemekle kalmıyor, bizlere de sağlıklı organik yiyecekler sunuyor. Çam ormanları ile çevrili doğası, bol oksijeni,
çiçekli bahçeleriyle küçük bir dağ köyü olan Ketenciler, insanın hayallerini kışkırtıp göklere çıkarıyor. Çiçek açmış ağaçlara, yeni biçimlenmiş erik dallarında konaklayan su damlacıklarına bakarken gökyüzüyle
buluşuyor gözleriniz, maviliklerde özgürleşiyor. Sessizliği burada sevdim. Kahvaltının keyfine burada daha bir vardım. Bir yanım istiyor ki insanlar gelip buraları görsünler, özellikle çocuklar. Bir yanım da korkuyor ‘Buradan arsa alabilir miyiz?’ cingözlüğü ve yapılaşma zamanla buralara kıyar diye. Düzenlenmiş (!) bir mekân olur diye.
İNSANLAR NEŞE DOLU
“Buradaki insanların içi neşe dolu Mamet.” dedi Enesberk tüm sevinciyle. Dönerken yumurta ve kavanozlarda sunulan reçellerden aldım. Hayalimde de boş bir kavanozun içine o günkü neşeyi doldurdum.
Ağzını sıkıca bağladım. Şehir hayatında gün gelir gerekli olur diye. Doğa şairlerle ve ressamlarla arkadaştır. Bir daha geldiğimde bu köye, bir şairin kitabını ve çizim defterimi almalıyım yanıma…
Muhammet Şengöz